Mübadele Öncesi Mustafapaşa’daki Rumlar
Osmanlı imparatorluğu yönetiminde yaşayan gayrimüslim vatandaşlar, 18. yüzyıl itibariyle başlayan siyasi ortamdan doğan süreçte sahip oldukları birtakım hak ve özgürlerle birlikte sivil ve mimari pek çok eser yapmıştır. Özellikle 19. yüzyıldan başlayarak başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun çeşitli merkezlerinde de Rum ve Ermeni nüfus vatandaşlar tarafından imar faaliyetleri yoğunlaşmıştır. Bu süreçte Ortodoks Rumlar arasında Mustafapaşa’daki Rumlar’ın oldukça önemli bir rol oynadığı ve değerli mimari eserler inşa ettikleri görülmektedir. Bu eserlerin pek çoğunun günümüze sağlam şekilde ulaşmış olması, Osmanlı İmparatorluğu’nda var olan hoşgörü ortamının Türkiye Cumhuriyeti’nde de devam ettirildiğinin en güzel göstergesidir.
Birçok açıdan çevresindeki yerleşimlerden ayrılan Mustafapaşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, özellikle 19. yüzyıldan başlayarak ayrıcalıklı bir konuma ulaşmıştır. 19. yüzyılın sonunda nüfusunun büyük çoğunluğu Rumlardan oluşan kasaba, kültür, mimarlık ve sanat tarihi açısından en parlak sürecini Osmanlı imparatorluğu döneminde, 19. yüzyılda yaşamıştır. O dönemin başkenti İstanbul ile olan sıkı ilişkiler kasabayı doğrudan etkilemiştir. Ulaşım, yüksek vergi gibi durumların da etkilemesiyle tarımın çok da elverişli olmadığı bölgede Rumlar ticarete yönelmiş, bu alanda da oldukça başarılı olmuşlardır. Kendilerine yarı göçebe bir düzen kuran kasabalılar Osmanlı ticaret sisteminin belkemiği olan lonca sistemi sayesinde İstanbul’un Yedikule, Samatya, Galata, Kalafatyeri, Balıkpazarı, Unkapanı bölgelerinde adeta bir koloni kurmuşlardır. Başta havyar olmak üzere, keten tohumu, susam yağı ticareti Mustafapaşa loncasının elindedir.
Proje sürecindeki araştırmalarımız kapsamında, bugün bir kısmı yıkık olduğundan turistlerin ilgisini bile çekemeyecek bir durumda olan bir konağının Rum sahibinin lonca teşkilatlanmasında öncülük ettiği bilgisiyle karşılaşılmıştır. Bu konak, ilgili kategoride de görülecek olduğu gibi, Erbil Konağı’dır.
Mübadele Öncesi Müslümanlar
Osmanlı döneminin çok kültürlü yapısına önemli bir somut örnek teşkil eden Mustafapaşa’nın tarihi ve kültürel zenginliğini büyük ölçüde Rumlar oluşturmuş olsa da, onlarla birlikte yaşayan Müslümanlar da şüphesiz köyün önemli bir rengiydi. Balta’nın kitabında onlarla da ilgili bazı ifadelere yer verilmiştir. Serafim Rizos’un 429 No.lu el yazmasından aktarılan bir metinde, hemşerileri olarak ifade ettiği Türkler’in yaşadığı Miskin Mahalle’de yüz kadar ev olduğu belirtilmektedir. Burada geçen önemli bir diğer ifade ise, mahallenin erkeklerinin genellikle yapı ustası, taş ustası, kayacı ve işçi olduklarıdır. Ayrıca, fazla arazileri olmadığı, çiftçinin çok az olduğu ve aralarında az bir kısmının ise tablacı olarak çalışmak üzere İstanbul’a, Sultan Hamid’in sarayına gittiği ifade edilmiştir. Aynı metne göre toplamda yüz elli civarı olduğu belirtilen Müslüman evlerinin geri kalanının büyük çoğunluğu, bugün Kalaşa Mevkii olarak bilinen, otuz evin olduğu Galasa mahallesinde yer almaktaydı. Pavlos Yordanidis isimli birinin anlatımıyla Atina’daki Küçük Asya Araştırma Merkezi’nde arşivlenen ve Balta’nın kitabında yer verilen bir bilgiye göre, mahalle halkı Rumlar ile çok iyi anlaşır ve Rumlar’ın bağlarıyla tarlalarında yarıcı olarak çalışırdı. Serafim Rizos’un el yazmasında belirtilen diğer evler ise, bugünkü Davutlu Mevki olan Lulas’ta on; bugünkü Papatya Sokak’a ve Sümer Caddesi’ne denk gelen Kapalos’ta dokuz; bugün Yukarı Mahalle’ye denk gelen Mezgit’te bir ve o dönemler Yeni Mahalle olarak bilinen, bugün Dere Sokak’a denk gelen yerde ise iki ev şeklindeydi.